Tek atımlık son kurşun gibi, tek günlük sınırsız son tren biletimizle Hollanda'da nerelere gitsek? Biz seçimimizi Zeeland'den yana kullandık, iyi ki de öyle yapmışız. Maastricht'ten 3,5 saatlik bir yolculuk ve 4 kez aktarmayla Middelburg'e öğlene doğru vardık. Cumartesi sabahı trenlerin bu kadar dolu olduğunu hiç görmemiştik, çünkü hiçbir cumartesi bu kadar erken yola çıkmamıştık.
Zeeland Hollanda'nın güney batısında, bizim Bodrum yarımadasına benzer bir yarımada. Middelburg de oranın en şirin şehri.
Zeeland bölgesi Hollandanın en güneşli bölgesiymiş, çünkü rüzgar bulutları toplayıp götürürmüş. Bu nedenle mi, yoksa tatlı tesadüf mü demeli bilinmez ama güneşli, baharın burnumuzu gıdıkladığı bir gün geçirdik Middelburg'de. Bize sanki bir ege kasabasında, hatta Alaçatı'da geziyormuşuz gibi hissettirdi. Hafif, keyifli, ılık...
Koccaman bir türk bakkalı bulmamız ve bakkalın bir insaf sarrafı olduğunu şaşırarak görmemiz de cabası. Yüzümüze bakıp sosyalizmden, kapitalizmden bahsetmesi gibi :)
Koccaman bir türk bakkalı bulmamız ve bakkalın bir insaf sarrafı olduğunu şaşırarak görmemiz de cabası. Yüzümüze bakıp sosyalizmden, kapitalizmden bahsetmesi gibi :)
Dar sokaklarda renkli evleri, çiçekleri, hatta parkları vardı bu kentin.
Middelburg, ayrıca sokaklarında kedilerin gezdiği bir Hollanda kenti! Ege kasabalarına benzemesinin bir nedeni de bu belki. Sokakta kedileri görmek, bir dosta rastlamak gibi, sıcak bir karşılama gibi...
Öğleden sonra 4 gibi yarım saatlik bir otobüs yolculuğuyla Middelburg'un kuzeyindeki daha da küçük ve daha da şirin bir kasabaya, Veere'ye geldik. Zamanında Veere'nin Lordu'nun İskoçya kıralının kızıyla evlenmesi sonucunda Veere'nin talihi dönmüş ve yün ticareti sayesinde zenginleşmiş. Sevimli barlarıyla meydanı, iki güzel kilisesi ve küçük limanı en çok aklımızda kalanlar. Meydanında bira içip sohbet ederek günü sonlandırdık ve huzur içinde evimize döndük. Gökten üç elma düştü...